3 Ocak 2010 Pazar



"...Hayattan çıkarları olmadığı da asla kabul edilmeyecektir. Böyle bir yanlışlığa düşülmeyecektir.
Aslında hayattan çıkarları olduğu ispat edilecektir; çıkarlarını korumak için canları çıktığı halde, bunu beceremedikleri için, çıkarıyokmuşdabirşeybeklemiyormuşcasınagillerden göründükleri yüzlerine vurulacaktır. Onlar da bu saldırılara bir karşılık bulamayacaklardır. Kendilerini yokladıkları zaman, bütün ileri sürülenlerin gerçek olduğunu, hayatlarını boş yere harcadıklarını, ne yazık ki onlar da açık ve seçik olarak göreceklerdir. İşte o anda dahi, delice bir harekette bulunmalarına, anlamsız bir hayatı anlamlı bir şekilde bitirmelerine göz yumulmayacaktır. Kendilerini öldürmeyeceklerdir. .."

1 Aralık 2009 Salı


"...İkincisi, heterojen unsurlar arasında yerel bağlantılar yaratmayı başarsak bile, sırf öngörülmemiş yeni bir ağ var diye toplumun bir bölümüne daha az baskıcı bir yapı kazandıramayız. Ortaya çıkan sonucun yapısı bir arada harmanlanan heterojen unsurların niteliğine bağlı olacaktır. İnternet üzerindeki topluluklarda bu durum gözlenebilir: İnternet üzerindeki topluluklar, bir yerden birçok yapısına dayalı iletişim araçlarının kitleselleştirilmesine maruz kalanlara kıyasla daha katmansızdır, fakat bütün siyasi kesimlerden - faşistler de dahil- herkes bu katmansızlaşmadan yararlanacağı için, bir bilgisayar ağının varlığı tek başına orada daha iyi bir dünyanın gelişeceğinin garantisi değildir. Son olarak, ağın karışımdaki payının arttırılması gerçekte de katmansızlaştırma yönünde bir etki yaratır, fakat yine de bu katmansızlaşmanın hızı ve yoğunluğu konusunda temkinli olmamız gerekir, özellikle de daha sonradan 'karışımdaki en katmansız unsurun, en katı yeniden katmanlılaşmayı getirdiğinin' doğru olduğu anlaşılırsa diye..."

19 Kasım 2009 Perşembe



" 'Bay Kugelmass...'
'Yardım edin bana. Dün gece bir rüya gördüm. Bir kırda dolaşıyordum, kolumda da bir piknik sepeti.. Sepetin üzerinde Seçenekler yazıyordu. Sonra bir baktım ki dibi delikmiş.'"

15 Kasım 2009 Pazar


"-Sonunda Huzur-
..Habis olmayan kişinin yaşamında gördüğünüz şey sakinlik değildir; tam tersine, özellikle yalın ve bakir bir katılık ve hoşgörüsüzlüktür. Doğru nesneyi bulamayan sevgisi, ancak yanlış nesneye duyduğu nefretle ifade edebilir kendini ve bu da onun nefret ettiği şeye benzemesine yol açar. Burjuvazi hoşgörülüdür oysa, insanları oldukları gibi sever, çünkü onların olabileceklerinden nefret etmektedir."

12 Haziran 2009 Cuma



"...En önemlisi de şuydu: Varlığımı sürdürecektim; konuşmayı, düşünmeyi unutmayacaktım, çok çalışacaktım. Sallanarak ayağa kalktım ve aynı gün içinde ikinci defa konuşma talimi yaptım; çünkü kim olduğumu, neler bildiğimi, neler yaptığımı ve yapamadığımı unutmaya doğrusu hiç niyetim yoktu. Korkuyla beklemek, korkuyu beklemek gereksizdi; çünkü dünyanın yarıçapını ve İstanbul'un fethini biliyordum. Üç çeşit yönetim biçimi vardı anlıyor musunuz: Mutlakiyet, meşrutiyet, cumhuriyet. Bunun dışında hiçbir şey yoktur, varsa da bunlardan birine girer. Dünya basık bir yuvarlaktır ve yerçekimi diye bir kuvvet vardır, anladınız mı? (Bağırıyordum.) Ben liseyi bitirdikten sonra üniversiteye gitmek isterdim; babam ölmeseydi, birden kendimi yorgun hissetmeseydim. annem de çok isterdi okuyup adam.."
'Ne güzel gün değil mi Bay Bukowski? '
'Yaa, evet öyle...'

19 Ocak 2009 Pazartesi


"..Annesinin ona henüz çocukken şu sözü öğretmiş olduğnu zannediyordu: Hiçbir olay, öncesinde yaydığı korku kadar kötü değildir. Ada bu sözlerin gerisini getiriyordu: Hiçbir şey, insanı tek başına kendi korkusuna teslim eden esenlik kadar kötü değildir."

7 Ocak 2009 Çarşamba


"..Yoksulların erdemleri hiç de karşı çıkılacak şeyler değil, bunun böyle olması da çok yazık. Sık sık yoksulların hayırseverlik karşısında gönül borcu duydukları söylenir. Bazıları öyledir ama, yoksulun kalitelisi hiçbir zaman gönül borcu duymaz. Onlar nankör, hoşnutsuz, dikbaşlı ve asi olurlar. Böyle olmakta da son derece haklıdırlar.
Hayırseverliğin gülünç derecede yetersiz bir kısmi borç ödeme yolu ya da duygusal sadaka olduğunu düşünürler, ki bu da genellikle bu duygusallığı gösteren kişinin onların özel yaşamları üzerinde zorbaca egemenlik kurması gibi bir küstahlığa yol açar.
Zenginlerin sofrasından dökülen bir-iki kırıntı için neden gönül borcu duysunlar ki? O sofraya onlar da oturmalıdırlar ve artık bunun farkına varmaya başlıyorlar. Hoşnutsuz olmaya gelince, böyle koşullar altında ve böylesi düşkün bir yaşam biçiminde hoşnutsuz olmayan kişi hayvanın tekidir.
Tarih okumuş herkes bilir ki, itaatsizlik insanın asıl erdemidir. İlerleme itaatsizlik yoluyla kaydedilir, itaatsizlik ve başkaldırı yoluyla."

1 Ocak 2009 Perşembe


20. Manyak değiliz ya, bizi doğrulayan, onaylayan bir deus ex machina (işleri ansızın yoluna koyuveren tanrısal müdahale) olsaydı eğer, sinik olmayacaktık. McLuhan Coca Cola makinesinin arkasından fırlayıverseydi, Zart Arn bizi çağırsaydı, diz çöktüğümüzde vahyi gerçekten duyabilseydik.. Bir sürü "keşke". Kaybettiğimiz (mugalataya yenik düştüğümüz ya da mugalatayla suçlanarak duymazdan gelindiğimiz, ya da düpedüz haksız olduğumuz) her tartışmadan sonra McLuhan'ın ortaya çıkmasını, Marx'ın hayaletini, Freud'un öbür dünyadan gelen sesini, herkesin duyabileceği (tercihan televizyondan yayınlanan) bir vahyi arzuladık. Bizden büyükçene bir oğlanın kabadayılığına boyun eğerken, "fezanın kendisini imha eden kuvveti" kullanacağımız günü bekledik.
21. Bizim gibilerin objet petit a'ya verdiği cevap bu işte: Megalomani ve sinizm. Objet petit a her zaman "o zaman ve orada"dır. "Bugün ve burada" yapılabilecek hiçbir şey, o arzuyu asla tatmin edemez. Gerçek ihtiyaçlar ve isteklerse tehlikelidir. Çünkü tatmin edilebilirler ya da tatmin edilmeyebilirler (ama asla "her zaman" ve "asla" değil; her zaman için "gösterilip de veirlmemiş olma" hissi orada olacaktır.) Ulaşılamaz arzuda ise böyle bir tehlike yoktur. Gösterilmiş birşey yoktur ki verilsin...

24 Aralık 2008 Çarşamba


"..Evet, dediğim gibi bazı şeyler duydum, ama bunların çok kötü şeyler olduğunu söyleyemem. Hayır; gerçi tutuklanmışsınız, fakat bu hırsızın tutuklanması gibi değil. İnsan bir hırsız gibi tutuklanırsa, o zaman iş kötüdür, ama bu tutuklanış... Bana, anlamı derin bir şeymiş gibi geliyor, böyle budalaca konuştuğum için bağışlamanızı dilerim, ama bana derin anlamlı bir şeymiş gibi geliyor, anlayamadığım, fakat insanın anlamak zorunda da olmadığı bir şey"

20 Aralık 2008 Cumartesi


..Dışarıda, karanlıktayızdır; evdeyse ışık vardır. Sofra hazırlanıyordur, yemek yeniyordur, birileri konuşuyordur. Kimseyi göremesek bile televizyonun odayı aydınlatan mavi ışığı evde bir hayatın sürüp gittiğini söyler bize. Dışarıda, yalnız ve karanlıkta olan için evden yayılan ışık, o anda kendisinin yoksun olduğunu düşündüğü her şeyin timsali gibi parıldar. "Uyanık kalan evde biri var," diyordur ışık; "sen orada boş düşler kurarken, burada devam eden bir hayat var."
Dışarıdakinin, eve dışarıdan bakanın yaşadığı bu. Ama ya içeridekiler, tren her gün aynı saatte evlerinin önünde durduğunda, aynı gürültüyle evlerinin sarstığında onlar ne yaşar? "Geceye açılmış bir gözdür ev," diyordu Bachelard, "görür, geceler, gözetler." Ama evde olanın, hayatının şu ya da bu anında mutlaka soracağı bir soru var: Ya ışık dışarıda, karanlık olan evse? Ya gözetleyen, geceleyen, gören dışarıda; gözetleyen evdeyse?..
..Her çocuk er geç aynı şeyi yaşar: Bir zaman gelir, onun için ev olmaktan çıkar ev. Ne erken çocuklukta olduğu gibi keşfedilecek bir dıştır artık, ne de dış dünyaya karşı sığınılacak bir iç. Tam olarak ne zaman yaşarız bunu: Evin dışarıya karşı bir sığınak olduğu kadar bir engel de olduğunu fark ettiğimiz an mı? Evin geçici, ana babamızın güçsüz, ölümlü olduğunu sezdiğimiz an mı? Yoksa evin bize bir iç dünya bağışlarken aynı zamanda büyük bir iç sıkıntısı da verdiğini, bir iç dünyası olmanın bedelinin bu iç sıkıntısı olduğunu fark ettiğimiz an mı?..

17 Aralık 2008 Çarşamba


Dışarıda gürültüler oluyor. Herhalde bizimkiler döndüler. Hep yazmak istiyorum. Ama ne lüzumu var? Bu kadar yazdım da ne oldu? Bizim kıza yarın başka bir defter almalı ve bunu kaldırıp saklamalı. Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı...

14 Aralık 2008 Pazar


Düşünüyordu: "Çoğumuzda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona birşeyler yapmış. Salt çıkarlarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar"...."Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı, Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birlikte çıksınlar" Kafasından geçene güldü.